@IKSohbeti ekibi olarak gittiğimiz ve Konferans
havasında geçen bir çalıştayıda güzel birşekilde yaşamış olduk. Yaşadık diyorum
çünkü gittiğim bu tip organizasyonlar da dinlemekten çok daha fazlasını yani
tecrübeleri modelleme yapmayı ve onları geliştirmeyi düşünüyorum. Buda İK
alanında, ileri tarihli karşılaşabileceğim olaylara karşı yaklaşımımın temelini
oluşturmakta.
Amacım daha çok, konferans ve seminerlerde özellikle teorik bilgi değilde, yaşanmış
tecrübelere önem vermektir. Bu tecrübenin giriş, gelişme ve sonuç bölümleri yaşanmışlık
adına daha anlaşılır olmaktadır. Aksi halde akademik bir makalenin okunup gün
sonunda herkesin gittiği bir organizasyonda pek az kişi kendisinde bazı katkılar hissedecektir.
Malum
konu İdeal İşyeri olmak ve aşamaları olunca, bu konuda yapılmış bazı
araştırmalarda paylaşıldı. Ortalama 23bin anket sonucu ile oluşturulan bir veri, grafiklerle ekranda açıklandı. Buna göre ideal işyeri standartları
nasıl şekillendi ve ideal olmanın koşullarına dair çarpıcı ayrıntılar gördük. Kişide ilgi uyandıran firmaların ne şekilde bilinir olması ve tercih sebebi
olmasıyla alakalı bilgilere ulaştık.
Bu
durumda yapılabilecek en geçerli açıklama muhtemelen çalışan bağlılığı
olacaktır. neticede tecih sebebi olmanın başında çalışma arkadaşları ve kişisel
referans olduğu için, o işyerinin çalışanlarına neler verdiği ve nasıl bir
çalışma ortamı vadettiği önem kazanıyor.
Bir
ara Türker beyin tıbbi bir konuyla ilişkilendirerek açıkladığı beyin yapısı ve
algılama biçimi de güzel bir örnekleme oldu. Hatta bizlerde bu durumda neyi
neden istediğimiz beynin hangi yapısıyla karar verip hangi yapısıyla
konuşuğumuzla alakalı bir ilgi uyandırdı. Limbik sistemin, karar vermedeki
önemi tercihlerde, kişinin mantığına rağmen duygularının daha öncelikli olduğunun
göstergesiydi bu denklem.
Kişilerin
işyeri tercihlerinde tatmin olma eşiğinin farklı olması önemli bir fark iken,
maddi anlamda tatminsizlik olacağı konusunda hemfikir olduk. Yani maaş
iyileştirmesi tek başına pek bir önem taşımamaktadır. Önemli olan şirketin
çalışanına karşı olan yaptıkları ve yapacakları olmalıdır.
Konular
ilerledikçe katılımcılardan gelen ve artık her İK cının bir iç sesi olan
"acaba Y kuşağı?" isimli soru dolaylı olarak yöneltildi. Doğru ya...
İdeal bir işyeri oluşturuyoruz, Ama Y kuşağını çalıştıracağız. neler
yapmalıyız. Y kuşağı hakkında az bilinirlik var. Ve insanlar bilmedikleri veya
yanlış bildikleri için kolaylıkla yönlendirilebiliyor. bir örnek paylaşıldı ki
çok vahim bir durum. İşletme sahibi Y kuşağını anlayamayıp hepsini işten
çıkarmış ve kafasının artık rahat olduğunu idda ediyormuş. Bu konuya
Konferansın sonunda İstanbul Şehir Üniversitesinden Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş
farklı bir soru ile çeşitlendirme yaptı; Peki bu kolaylıkla işten çıkardığı Y
kuşağı Müşterisi olsaydı? ozaman satmıyorum diyebilirmiydi? Tabiki hayır. ona
göre ürün veya hizmetini geliştirmesi gerekiyordu. Dolayısıyla şuanda korktuğumuz
bu kuşak bizim yapımızı ve hizmetlerimizi etkileyen önemli bir olgu. korkmayıp
hızlı bir şekilde adapte olmamız gerekiyor.
Konferans
boyunca çeşitli şeylerden konuştuk. En akılda kalıcı olayları paylaşmaya
çalıştım. Organizasyonun gerçekleşmesinde öncelikle Yeni İK Danışmanlık Grubu
Genel Koordinatörü Prof. Dr. Türker Baş ve İstanbul Şehir Üniversitesine
Teşekkürler. Başka konferanslarda görüşüp paylaşımlar yapmak ümidiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder