İş yerinde psikolojik savaşlar. Belki yıldız Savaşları kadar etkileyici değil ama, yinede kendisini hissettiren bir hadisedir. Bu hadisenin mobbinge varmayan kısmı makbuldür. Psikolojik baskıyı gerektiren haller incelenmeli. Mesele “ego” ise müdahale edilmeli.
Rekabet işte monotonluğu ortadan kaldırır. Heyecan aşılar. Hedefin olduğunu bilmek başarıyı ateşler. Fakat süreç rekabetin getirilerinden olan baskı ve psikolojik üstünlük sağlamaya dönüşürse ters giden bir şeyler olduğu aşikâr dır. Yönetici; "oda kendini ezdirmeseydi" diyerek işin içinden çıkamaz. Yöneticinin sorumluluğu, rekabetin etik çerçevede gerçekleşmesine önayak olmaktır.
Bu durum bilindiği üzere üstten alta hiyerarşi konumda gelişir. Bunun dışında yatay ve eşit pozisyonlarda rekabete dayalı bir halde de görülür. Konumuz yatay pozisyonlar arası rekabet. Taraflar dan biri, diğerine karşın daha üstün olduğu hissiyatına kapılır ve baskıya başlar. Kazananı çoğu zaman olur. Daha doğrusu bu blöfü yiyen bir üst tarafından baskın olan taraf ödüllendirilir. Doğal olmayan bu hareketin 2 etkisi vardır. Baskın olan, işlerin böyle yürüdüğü kanaatine sahip olur. Ezilen taraf ise, haksızlığa uğradığını düşünür.
İş yerinde ego olmalı fakat aşırıya kaçan bencillik ve ezme durumlarında zarar vermeye başlar. Fark eden olmak bir yeti gerektirirken, müdahale içinde yetki gerekir.
Açık konuşmak gerekirse, eğer bir kurumda kişi baskın olup diğer arkadaşlarını ezerek bir yere geliyorsa o kurum için konuşmaya gerek yok. Durum gizemini korur ama bazı koşullarda bu davranış oluşuyorsa müdahale şansı olabilir.
İnsanlar yüzyıllar boyu monarşik sistemde yaşamışlardır. Ve bu algı çoğu zaman genetiklerden gelen etkiyle evde, iş yerinde ve hatta sosyal hayatın çeşitli kıvrımların da karşımıza çıkmaktadır. Olması gereken, yetkinliğe göre hiyerarşi iken. Genelde yaşa, kıdeme ve tanıdığı olana göre şekillenir. Toparlamak gerekirse oryantalist toplumlarda büyüğe saygı, uzun süre çalışana saygı ve yüksek yerlerde tanıdığı olana saygı diye gelişir. Yani saygıdan kasıt, ayrıcalık, imtiyaz ve terfi hakkı dır. Hal böyle iken bizim gibi oryantalist toplumlar da beyin kalpten sonra gelir. Önce duygusal doygunluk sağlanmalıdır. Bu da dayısı olana terfi yolunu açarken, yetkinliği olan kişiye dışarıyı gösteren kapıyı açmaktır.
Kendini bir süper kahraman olarak hissediyorsan zaten bunlara müsaade etmezsin. Ama müdahale edemiyorsan ve anlamsız paradoks devam ediyor ve Baktın olmuyor kapıya yöneleceksin.
Kariyerin için, yeteneklerin ve her şeyden önemlisi kendin için huzurlu bir çalışma ortamına muhtaçsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder